Piliç Eti Üretiminde Gerçekler ve Yalanlar
Prof. Dr. Necmettin Ceylan
Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Zootekni Bölümü, Ankara, Türkiye
Özet
Günümüzde piliç eti sektörünün en önemli sorunlarından biri, piliç etine dair tüketicilerin duyduğu endişelerle ilgilidir. Bu endişeler çoğunlukla konu uzmanı olmayan bilgisiz ve yetkisiz bir kısım insanların kasıtlı söylemlerinden ve bunların medyada sıklıkla dile getirilmesinden kaynaklanmaktadır. Piliç eti ile ilgili yanlış söylemlerin önemli bir bölümü hormon, antibiyotik, gdo, lezzetsizlik, kısa sürede büyüme, çabuk pişme, çeşitli kimyasallar ve bunlara bağlı tüketicilere yönelik sağlık endişeleri üzerine odaklanmaktadır. Bu iddiaların önemli bir bölümünün gerçekle alakası yoktur. Günümüzde gerçekleştirilen geleneksel üretim tamamen bilimsel metotlara ve kanunla düzenlenmiş pek çok kural ve yönetmeliklere uygun olarak yapılmakta ve denetlenmektedir. Mevcut üretim modeli küçük bazı farklılıklar olmakla birlikte tavukçuluğu gelişmiş tüm ülkelerde benzer şekilde yapılmaktadır. Tüm ülkelerde benzer tavuk ırkları bu amaçla kullanılmaktadır. Bu ırklar klasik ıslah yöntemiyle elde edilen doğal tavuklardır. Doğal ancak hızlı gelişen tavuk ırklarının(broyler) kullanıldığı ülkemiz tavukçuluk sektörü güvenilir gıda üretimi açısından önemli gelişmeler göstermiş ve dünya ölçeğinde üst sıralara yükselmiştir. İnsanların sağlıklı, yeterli ve dengeli beslenebilmeleri bakımından değerli bir protein kaynağı olan piliç eti, yakın gelecekte dünya toplam et üretiminde en büyük paya sahip olacaktır. Gelişmiş ülkelerde kişi başına yaklaşık 30 kg kadar tüketilen bu değerli protein kaynağının çoğu yalan haberlerle ülkemizde tüketiminin kısıtlanmasının önüne geçilmelidir.
Broyler Piliçler Tavuk Değil mi? Neden Hızlı Büyüyorlar ? Hibrit Olması Kusur mu ?
Broiler piliçler (Gallus gallus domesticus), evcilleştirilmiş çeşitli tavuk ırklarının et üretimi amacıyla doğal yollarla melezlenmesi sonucu üretilen genç tavuklardır(piliçlerdir). Tavuğun evcilleştirilmesi MÖ 2100-2500 yıllarına kadar gitmektedir. Kırmızı orman tavuğu olarak bilinen (red junglefowl Gallus gallus) türünün alt türü olan yumurta tipi tavukların çiftleştirilmesi sonucu elde edilirler. Dolayısı ile dünyada tavuk diye bilinen kümes hayvanı tavuk ne kadar tavuksa broyer piliçlerde o kadar tavuktur.
İlk hibrid broyler piliçler (etçi piliçler) geniş göğüslü erkek Cornish ve uzun geniş bacaklı beyaz dişi Plymout Rocks tavukların melezlemesi ile 1930 yılında elde edilmiştir. Ancak et üretimi amacıyla yoğun kullanımı 1960’lı yıllardan sonra başlamıştır. O zamandan beri ıslah ve seleksiyon çalışmaları bu piliçlerin hızlı gelişmesine ve daha fazla göğüs etine sahip olmaları yönünde odaklanmıştır. Yapılan bu bilimsel çalışmaların sonucu olarak broyler piliçler 1950’ lerdeki piliçlere göre vücut büyüklüğü ve göğüs eti miktarı açısından önemli düzeyde ileri gitmişlerdir. 1973 yılında Shaver firması tarafından kesim çağında beyaz tüylü olan broyler piliçler ıslah edilmiştir(Kingsley, 2010).
Değişik ırklar veya aynı ırk içindeki ayrı soy ve hat gibi farklı genetik yapıda olan tüm gruplar arasındaki birleştirmelere melezleme veya hibridasyon, elde edilen döllere de melez veya hibrit denmektedir. Tavukçulukta melezleme anne ve babalarının ortalamasından daha yüksek verim verecek yavrular (melez azmanı) üretecek şekilde ebeveynlerin(damızlık) seçilmesiyle çiftleştirilmesi ile elde edilir. Tavuk yetiştiricisi üstün hünerli heterozigot bireyleri damızlık sürüden çıkarıp gelecek genarasyonları üretmek için değil de sadece kullanma melezi (broyler'i et üretmek amacıyla, yumurta tavuğunu yumurta üretmek amacıyla) olarak değerlendirir. Üstün yetenekli bu piliçlerin melezlenerek ticari kullanım için ilave döller üretmesi veya yeniden çoğaltılması döllerde açılma olması, bir örneklik oranında azalma, görünüm ve performans özellikleri bakımından da çok farklı özellikte bireylerin mümkün olması nedenleriyle tercih edilmez ve pratik değildir. Yani hibrit yada melez olan bu etçi piliçlerden yavru üretmek mümkündür ve bu tavuklar asla kısır ve kusurlu değildir.
Broyler piliçlerin verimliliğini artırmak amacıyla yapılan ıslah çalışmaları basitçe farklı tavuk ırkları ve bunlardan elde edilen saf hatlarda seleksiyon ve melezlemeye dayanmakta olup, doğal yollarla yapılan bu melezlemeler sonucu 1957 yılında 6 haftalık süreçte 540 g ağırlığa ulaşabilen piliçler, günümüzde 2800 g ağırlığa daha az yem tüketerek büyüyebilmektedirler.
Piliçlerin gelişmesinde sağlanan bu gelişmenin % 85’i tavuk ırklarının sahip olduğu doğal genetik yapı ve yapılan ıslah (seleksiyon, melezleme vb) çalışmalarından kaynaklanmaktadır. Geri kalan % 15’lik ilerleme ise doğru besleme, iyi ve kaliteli yem üretimi, hastalıklarla etkili mücadele, iyi hijyen uygulamaları, piliçlerin en iyi büyüyebileceği kümes bakım ve yetiştirme koşullarının oluşturulması sonucu gerçekleşmektedir. Yani her şey doğal yolla sağlanmaktadır ve piliçlere genetik modifikasyon veya ekstra büyüme hızlandırıcı bir uygulama yapılması söz konusu değildir. Sıradan bilgi veya köy koşullarında bu bilgi ve teknikleri kullanmadan yetiştirilen tavuk yada piliçlerin geç büyüyor olması ile broyler piliçlerin hızlı büyüyor olmasını karşılaştırıp aleyhte bir yorum yapmak asla doğru değildir ve bilimi-teknolojiyi inkar anlamına gelir.
Broyler Piliç Üretiminde Hormon Yalanı
Hormonlar çeşitli bezler ve hücreler tarafından salgılanan, büyüme, metabolik olayların düzenlenmesi, cinsiyet özellikleri vb. fonksiyonların denetlenmesini sağlayan, fazlalığı veya eksikliği anormalliklere yol açan biyolojik maddelerdir.
Geçmişte Testesteron, Dietilstilbesterol gibi cinsiyet hormonları ve diğer bazı büyüme hormonları broyler piliçlerde 1960’lı yıllarda araştırma düzeyinde denenmiş ancak yeterince başarılı sonuçlar alınmamıştır. Amerika Birleşik Devletleri’nde FDA 1960 yılında yasaklamıştır. Ülkemizde, Avrupa Birliği ve tüm dünyada kullanımı yasaktır.
Hormonlar protein ve steroid hormonlar olmak üzere 2 gruba ayrılır. Tavukçulukta onaylanmış hiçbir steroid hormon bulunmamaktadır. Protein hormonlar ise (büyüme hormonu ve insülin vb.) ağızdan alındıklarında sindirim sisteminde parçalanıp etkilerini kaybederler. Doğum kontrol hapları benzeri steroid hormonlar (estrogen, progesteron, ve testosteron ile sentetik hormonların(trenbolone acetate ve zeranol) ABD’de sadece besi sığırlarında kulak arkasına implant olarak kullanımına izin verilmiştir. (Tabler ve ark.,2013).
Geleneksel piliç üretiminde dünyada onay almış ve üretimi olan bu tip implant bulunmadığı gibi, civcivlere uygulanması da zaten kısa olan büyüme süresi ve mevcut üretim koşullarındaki üretim yoğunluğu ve sayısı dikkate alındığında mümkün değildir. Yeme ve suya katılması da etkili olmadığından, tavukçulukta geçmişten günümüze olan süreçte hiçbir şekilde hormon kullanılmadığını ve kullanılmasına da gerek olmadığının açık ve net bir şekilde bilinmesi yararlıdır.
Broyler Piliç Üretiminde Antibiyotik Kullanımı
Antibiyotikler mantarlar tarafından üretilen ve bakterilerin gelişmesini engelleyen doğal metabolitler olup, hayvancılıkta tedavi edici ve büyütme faktörü olmak üzere 2 çeşit kullanımı bulunmaktadır.
Tedavi amaçlı kullanım hasta olan tavuklar ve sürüler için veteriner hekimin reçete yazması halinde mümkün olabilmektedir. Tedavi amaçlı kullanımda antibiyotiğin arınma süresi dikkate alınmakta, antibiyotik kullanıldığı sürece hayvanlar kesilmemekte ve ancak tedavi sonrası yasal arınma süresi geçtikten sonra pazara arz edilmek üzere et üretimine sunulmaktadırlar.
Antibiyotiklerin düşük dozlarda yemlere katılması ile kanatlılarda performansın iyileştiğinin tespit edilmesini takiben (Moore ve ark.,1946), bu bileşikler özellikle etlik piliç üretiminde büyütme faktörü olarak yıllarca kulllanılmıştır. Ancak bakterilerin direnç geliştirebildiği ve bu direnci bakterilere aktarabildiğinin tespit edilmesinden sonra (Watanabe, 1963) artan endişelerin bir sonucu olarak 1998 yılında Avrupa Birliği’nde bu amaçla kullanılan büyütme faktörü antibiyotikler yasaklanmaya başlamış ve 2006 yılında Avilamisin ve Flavomisin de yasaklanmasından sonra tavukçulukta büyütme faktörü antibiyotik kullanımı sona ermiştir. Ülkemizde de aynı yasaklar 1999 yılında başlamış ve Avrupa Birliği ile uyumlu olarak 2006 yılında son 2 antibiyotiğin de yasaklanmasıyla son bulmuştur. Dolayısı ile broyler piliç eti üretiminde büyütme faktörü antibiyotikler 2006 yılından beri kullanılmamaktadır.
Tedavi edici antibiyotiklerin kurallara uygun kullanılıp kullanılmadığı veya kaçak olarak büyütme faktörü antibiyotikler kullanılıp kullanılmadığı Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından kalıntı izleme programı çerçevesinde broyler etlerinde yoğun olarak izlenmektedir. Bu incelemeler sonucunda Bakanlıkça etlerde antibiyotik kalıntısı bulunduğu yönünde bir bildirim rapor edilmemiştir.
Piliç Eti Lezzetsiz mi ? Köy Tavuğu mu, Organik Tavuk mu Tüketelim ?
Piliç etinin çabuk piştiği, jöle oluşmadığı, eski lezzetinin olmadığı, köy tavuğu, doğal tavuk yada organik tavukların tercih edilmesi gibi bir çok spekülatif ve tüketiciyi piliç etinden uzaklaştırmaya yönelik temelsiz söylemlerin olduğu herkesin malumudur.
Bu iddiaların tek gerçek noktası piliç etinin kısa sürede pişiyor olmasıdır. Ancak kart ve yaşlı tavukların 2 saatte pişmesini normal kabul edip bunu kusur olarak ifade etmek mümkün değildir. 6 haftalık yaştaki piliçler çok genç olduklarından kaslarında bulunan miyofibril (lif yapı) sayısı azdır ve yeterince kalınlaşmamıştır. Buna bağlı olarakta miyofibril lifler çok sağlam ve güçlü değildir. Bunun sonucu olarak kısa sürede pişerler. Yaşlı tavuklarda ise miyofibril sayısı daha fazla olduğundan ve harekete bağlı olarak bu lifler daha da kalınlaştığından pişme süreleri uzar. Bazen saatlerce pişirseniz de pişmez, çiğnenmez ve tüketimi son derece zordur. Zor pişen ve çiğnenemeyen bu etin besin değeri ve sindirilebilirliği de düşüktür.
Ülkemizde piliç etinin mangalda pişirilerek tüketilmesi son derece yaygındır. Kimse mangalda pirzola kanat tüketirken kısa sürede pişmesini sorgulamamakta afiyetle yemektedir ve köy tavuğu yada geç pişen tavuk peşinde koşmamaktadır. Aynı tavuk tencereye girince mi suç olmaktadır? Dolayısıyla tavuk etinin kısa sürede pişiyor olması asla olumsuz bir özellik değildir. İnsanlar kuzu eti ve genç dana eti peşinde koşarken, konu tavuk olunca kuzu tavuk diyebileceğimiz piliç etinin kısa zamanda pişmesini eleştirmeleri anlamlı değildir.
Piliç etinin lezzetli bulunması yada bulunmaması tamamen subjektif bir kavramdır. Piliç etini geçmişteki yediğimiz etlerle kıyaslamak doğru değildir. 1980’li yıllarda kişi başına 2 kg kadar tavuk eti tüketen ülkemizde lezzet kavramının ve geçmişe yönelik iç çekmenin sebebi son derece az olan bu tüketimdir. Tatla ilgili algıda geçmişte nadir tüketilebilen gıdaların bıraktığı hislerin de payı vardır.
Günümüzde geleneksel yetiştirilen broyler piliçlere yönelik bir kısım eleştirileri ortadan kaldırmak amacıyla daha geç gelişen ve 80 gün civarında kesim ağırlığına ulaşan tavuk ırkları ile organik veya serbest gezinen modelde üretimde yapılmaktadır. Ancak ülkemizde medyada gördüğü ilgiyi üretim boyutunda yakalamış olduğu söylenemez (2014 verilerine göre 1618 ton ve toplam üretimdeki payı %1’den küçük; Yenilmez ve Uruk 2014) . Bu üretimde hayvan refahını daha ön planda olup, kas lif gelişimini artırarak et sertliği ve lezzet algısına müdahale etmektir.
Tüketici açısından organik ve serbest gezinen piliç etlerini tüketmelerinde bir sakınca olmayıp, fiyatlarının pahalı olması dezavantajdır.
Geç pişiyor algısı kullanılmak suretiyle broyler piliç eti tüketiminden kaçırılan halkımızın yaşlı yumurtadan çıkma (2 yaş civarı) tavuklara yönelmesi ve yüksek ücret ödemesi ise en büyük yanlış ve tehlikedir. Besin değeri, hijyen, hastalık riski vb nedenler dolayısı ile besin zincirine girmemesi gereken bu tavukların köy tavuğu adı altında satılması halkımızın açıkça aldatılmasıdır ve bu yöndeki haberlerin bir sonucudur. Bu tip tavukların tüketiminin önlenmesi ve kasaplarda ki satışının önüne geçilmesi gerekir. Halkımızın en son tercih edeceği bir et çeşididir ve bu yönde bilinç oluşturmamız gerekmektedir.
Broyler piliç eti ile ilgili bir başka yalan ise piştiğinde tencerenin üstünde jöle birikmemesi yönündeki iddiadır. Günümüz anne ve baba damızlıklar daha fazla göğüs eti ve daha hızlı gelişme yönünde doğal yöntemlerle ıslah edildiğinden, broyler piliçlerin vücut kompoziyonu da zamanla değişmiştir. Bunda bilhassa daha az yağlı olan göğüs eti miktarının artması önemli rol oynamıştır. 1980’li yıllarda aynı türden broyler piliçlerin karın bölgesi yağı düzeyi 5.68 den 2.67 civarına azalırken, göğüs eti oranı ise %14’lerden %21’e yükselmiştir (Eitan, 2014). Bu değişim ister istemez geçmişle kıyaslandığında lezzet açısından bir farklılık yaratabilir. Ancak günümüzde bilhassa kalp damar rahatsızlıkları nedeniyle daha az yağlı etlerin tercih edildiği de bir gerçektir.
Tavuk eti piştiğinde yemeğin üstünde biriken jöle tavuk kas, iskelet ve iç organlarını oluşturan bağ dokudan ileri gelmektedir. Bağ dokuyu oluşturan proteinler temelde kollajenler: olarak bilinir ve çoğunlukla glisin, prolin, hidroksiprolin ve arjinin amino asitlerini içerirler. Kollejen proteinler soğuk suda çözünmezler ancak sıcak suda kaynatıldıklarında çözünürler, erirler yani jelleşirler(jöle oluşur). Günümüz broiler piliçler tencerede pişirildiğinde su üstünde jöle benzeri tabaka birikmediği ise tamamen yalandır. Yukarıda belirtildiği üzere yağ içeriği daha az olmasının ve genç olmasının etkisiyle yaşlı ve yağlı köy tavuğu ile kıyaslandığında pişirme suyunun üst kısmında daha az jöle ve yağ tabakası görülebilir. Bazı insanlarda bu tip yağlı yemeği seviyor olabilir. Ancak günümüz broiler etini de tencerede pişirdikten sonra, suyunu soğumaya bıraktığınızda ne kadar çok jöle oluştuğunu görebilirsiniz. Jöle oluşmuyor, mis gibi kokmuyor, hızlı gelişiyor doku, protein oluşumu tamamlanmıyor gibi saçma ve yalan ifadeler ve iddiaların kasıtlı olduğu açıktır.
Piliç Etinde Arsenik mi Var?
Piliç etine dair gün geçmiyor ki konu uzmanı olmayan, yetkisiz insanlardan yalan, yanlış, spekülatif haberler gelmesin. Bu yönde gerçeği yansıtmayan haberlerden biri de piliç etlerinin arsenik(kansorejen ağır metal), zehir içerdiği ile ilgili medyaya bir fitoterapi uzmanı tarafından servis edilen haber olmuştur. Ülkemizde tavukçuluk sektörü tarafından hiç kullanılmamış bir antikoksidiyal ilaçla ilgili Amerika Birleşik Devletleri’nde yaşananlar muhtemelen orada olmadığı kadar ülkemizde gündem yaratmış ve pek çok kanalda haber yapılmıştır. Bu tip yalan haberlerin dillendirilmesi bile tüketiciyi ürkütmeye yetmektedir. Piliç etlerinde arsenik haberleri Amerika Birleşik Devletleri’nde tavuk ve domuz beslenmesinde kullanılan ruhsatlı 4 adet yem katkı maddesi ilaçla (Roxarsone, Nitarsone, Arsanilic Acid ve Carbarsone) ilgilidir. Söz konusu ilaçlar; organik formda arsenik içermekte olup 2011 ve 2013 yıllarında yapılan araştırmalarda Amerika Birleşik Devletleri’nde marketlerden alınan tavuk eti örneklerinde, limitlerin altında olmakla birlikte(FDA tespit edilen miktarın izin verilen limitlerin altında olduğunu ve piliç eti tüketimi ile ilgili bir risk olmadığını da beyan etmiştir), organik arsenik kalıntısı bulunması sonucu 2013 Eylül ayında 3 tanesi ve 2015 Nisan ayında da nitarsone olmak üzere FDA tarafından hayvan yemlerinde kullanılmaları yasaklanmıştır.
Roxarsone Avrupa Birliğinde 2002 yılına kadar ruhsatı olan bir ürün olup bu tarihten sonra yeniden ruhsat verilmemiştir. Yani 13 yıldan beri bu yem katkısı Avrupa Birliğinde kullanılmamaktadır. Ülkemizde ise ruhsatlı olmadığı yani hiçbir zaman kullanılmadığı bakanlık tarafından da açıklanmıştır.
3 sene öncesine ait haberlerin yeniden pişirilip servis edilmesi açıkça kötü niyetlidir ve halkın sağlıklı, yeterli ve dengeli beslenebilmek için tüketebildiği ender kaynaklardan birinden mahrum kalınmasına yol açmaktadır. Bu tip yalan beyanatların toplum sağlığı için muhtemel olumsuz etkileri dikkate alınarak, bu beyanları yapan yetkin olmayan kişilerin beyanlarından sorumlu tutulmaları ve buna göre gerekiyorsa ceza alabilmeleri ile ilgili yasal düzenlemeler bir zorunluluk haline gelmiştir.
Broyler Piliçler GDO Yemle mi Besleniyor ?
Evet broiler piliçlerin yemlerinde önemli miktarda(yaklaşık % 30) soya ve ürünleri yer almaktadır ve bu soya da GDO’dur.
Genetiği Değiştirilmiş Organizma (GDO), modern biyoteknoloji yöntemleri kullanılarak genetik yapıları iyileştirilmiş bitki, hayvan ya da mikroorganizmaları ifade etmek için kullanılmaktadır.
Genetik modifikasyon işlemi tarım alanında genellikle 1-çeşitli zararlılarla karşı mücadele etmek (1.generasyon GDO’lar) 2-Ürünün her hangi bir özelliğini değiştirmek-iyileştirmek (2.generasyon GDO’lar) amacıyla yapılmaktadır.
Genetik modifikasyon özellikle bitkisel üretimde yoğun olarak kullanılmakta ve bu üretim sonucu elde edilen materyalin önemli bir bölümü de hayvan yemi olarak değerlendirilmektedir. Hayvan yemlerinin vazgeçilmez hammaddesi olan soya ve pamukta transgenik ekim oranının ciddi şekilde arttığı görülmektedir (Şekil 1.).
Tüm dünyada kanatlı üretiminin vazgeçilmez yemi olan soya üretimi (ticarete arz edilen soyanın %95’i GDO) ülkemizde yetersiz olduğundan ihtiyaç ithalat yoluyla karşılanmaktadır. AB ülkelerinde 58 GDO insan gıdası ve hayvan yemi olarak kullanılmak üzere risk analizlerini geçip ithal izni almıştır ve ;28 milyon ton civarında soya ve 6 milyon ton mısır gluteni olmak üzere GDO ithalatı yapmaktadırlar. Ülkemizde ise mısır ve soya olmak üzere 32 GDO ürün sadece yem olarak yetkili makamlarca onaylanmış ithalatı yapılmaktadır ve çoğunluğu kanatlı hayvan üretiminde kullanılmaktadır (yaklaşık 2.5 milyon ton soya ve 600 bin ton mısır;Anonim, 2015).
GDO yemlerin hayvan yemi olarak kullanılması durumunda sağlıklı olup olmadığı ve gen ve parçacıklarının piliç etine geçip geçmediği ise halkımız tarafından merak edilen konuların başında gelmektedir.
Yemlere uygulanan fiziksel işlemlerin ötesinde, hayvan tarafından tüketilen DNA, çiğneme ve sindirim sistemi boyunca devam eden enzimatik sindirim ve asit hidrolizi ile hızlı bir şekilde küçük parçalar ayrılmaktadır. DNA tüketimi ile ilgili olarak hem Dünya Sağlık Örgütü (1993) hem de Amerika Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) GM ürünlerden DNA tüketimi de dahil, DNA tüketmenin bir risk oluşturmadığı sonucuna varmışlardır (Phips ve Beever, 2000).
Şekil 1. Dünyada Hakim Transgenik Bitkilerin Toplam Üretimdeki Payları (James, 2015)
EFSA tarafından hazırlanan ve 20 Temmuz 2007 tarihli “GM yemlerle beslenen hayvanların eti, sütü ve yumurtalarında rekombinant DNA veya proteinlerin akibeti ‘ konulu raporda ‘broyler, inek, domuz veya bıldırcın gibi çiftlik hayvanlarının dokularında, sıvılarında veya yenilebilir ürünlerinde GM’li bitkilerden alınan rekombinant DNA parçacıkları veya proteinlere rastlanmamıştır ‘ denilmektedir (Anonim 2007) .
Aeschbacher ve arkadaşları (2005) tarafından etlik piliç ve yumurta tavuklarında yürütülen bir araştırmanın sonuçları da recombinant DNA ve parçacıklarının piliç eti ve yumurtaya geçmediğini ortaya koymuştur. Konu ile ilgili çok sayıda araştırmada da aynı bulgular teyid edilmiştir (Klotz and Einspanier, 1998; Khumnirdpetch et al., 2001; Phipps et al., 2000; Jennings et al., 2003).
Konuyu özetlemek gerekirse günümüze değin yapılan çok sayıdaki bilimsel araştırmalar GDO yemlerin hayvanın sağlığı ve verimine herhangi bir etkisinin olmadığını ve geleneksel olarak yetiştirilen yemler kadar güvenli olduğunu, DNA parçalarının da et eve yumurtaya geçmediğini net bir şekilde ortaya koymuştur. Bu yemlerle beslenen piliçlerin hızlı büyümesi yada daha fazla kilo almaları ise tamamen safsatadır. Dolayısıyla piliçlerin bu yemlerle beslenmeleri bilim otoriteleri tarafından sorunsuz olarak görülmektedir. Tüketicinin de piliç eti tüketirken bu yönde bir endişe taşımasına kesinlikle gerek yoktur.
Sonuç
Ülkemizde kanatlı sektöründe üretim AB norm ve standartlarına uygun metotlar kullanılarak yapılmakta ve tüm süreçler Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından sürekli ve titizlikle takip edilmekte ve denetlenmektedir. Halkımızın sağlıklı ve dengeli beslenmesine oldukça önemli katkılar sağlayan kanatlı sektörü, konunun uzmanı olmayan kişiler tarafından, bilimsel olmayan hatalı açıklamalarla yıpratılmaya çalışılmaktadır.
Geleneksel üretim metotlarıyla üretilen piliç eti sağlıklı ve yüksek değerli protein içeriği nedeniyle halkımızın dengeli ve yeterli beslenmesi açısından oldukça önemlidir. Piliç eti ile ilgili medyada zaman zaman konu uzmanı olmayan, yetkisiz bir kısım ünvanlı kişilerin beyanları gerçeği yansıtmaktan uzaktır. Halkımızın ve medyanın doğru ve objektif bilgileri, konu uzmanı kişilerden dinlemeleri ve aydınlanmaları son derece yararlıdır. Özellikle bu yönde haber yapanların halkın sağlıklı ve yeterli beslenme hakkını sekteye uğratmayacak şekilde konuya yaklaşmaları da son derece önemlidir.
Kaynaklar
Anonim 2007.EFSA Statement on the Fate of Recombinant DNA or Proteins Meat, Milk and Eggs From Animals Fed with GM Feed. http://https://www.efsa.europa.org.eu
Anonim, 2015. Türkiye Yem Sanayicileri Birliği Kayıtları.
Aeschbacher, K., Messikommer, R., Meile, L and Wenk, C. 2005. Bt176 Corn in Poultry Butrition: Physiological Characteristics and Fate of Recombinant Plant DNA in Chickens. Poult. Sci.;84 :385-394
Eitan, Y., Lipkin,E. and Soller, M. 2014. Body composition and reproductive performance at entry into lay of anno 1980 versus anno 2000 broiler breeder females under fast and slow release from feed restriction. Poult. Sci. 93: 1227 – 1235.
James, C. , 2015. , Global Status of Commercialized Biotech/GM Crops: 2015. ISAAA Brief. ISAAA: Ithaca, NY.
Jennings, J. C., D. C. Kolwyck, S. B. Kays, A. J. Whetsell, J. B. Surber, G. L. Cromwell, R. P. Lirette, and K. C. Glenn. 2003. Determining whether transgenic and endogenous plant DNA and transgenic protein are detectable in muscle from swine fed Roundup Ready soybean meal. J. Anim. Sci. 2003. 81:1447–1455
Khumnirdpetch, V., U. Intarachote, S. Treemanee, S. Tragoonroong, and S. Thummabood. 2001. Detection of GMOs in the broilers that utilized genetically modified soybeanmeals as a feed ingredient. Plant Anim. Genome IX Conf., San Diego, CA. (Abstr. 585).
Klotz, A., and R. Einspanier. 1998. Detection of “novel-feed” in animals? Injury of consumers of meat or milk is not expected. Mais 3:109–111.
Kingsley, S. (2010). "The History of Shaver Breeding Farms". Hendrix Genetics. Retrieved 31 December 2013.
Moore PR, Evension A, Luckey TD, et al. 1946. Use of sulfasuxidine, stretothricin and streptomysin in nutritional studies with the chick. Journal of Biochemistry 165, 437-441.
Watanabe, T.: Infective Heredity of Multiple Drug Resistance in Bacteria. Bacteriol. Rev. 1963 ; 27: 87.
Phipps, R.H. and Beever, D.E., 2000. New Technology:Issues relating to the use of genetically modified crops. Polish Academy of Science. Warsaw, september 27.
Tabler,T., Wells,J.,cZhai,W.,2013. Chickens Do Not Receive Growth Hormones: So Why All the Confusion?. Extension Service of Mississippi State University, cooperating with U.S. Department of Agriculture. Published in furtherance of Acts of Congress, May 8 and June 30. Mississippi State University Extension Service Publication 2767 Download
Yenilmez,F., Uruk,E. 2014. Organic Poultry in Turkey Poultry Industry. Turkish Journal of Agricultural and Natural Sciences .Special Issue: 1, 2014
Yazar
Prof. Dr. Necmettin Ceylan